Koray
New member
[color=]“Erbabı Kemali Çekemez Nakıs Olanlar” Üzerine: Sosyal Yapılar, Eşitsizlikler ve İnsan Doğasının İncelikli Gerçeği[/color]
Ne zaman bu sözü duysam — “Erbabı kemali çekemez nakıs olanlar” — içimde hem bir burukluk hem bir tanıdıklık hissi belirir. Çünkü bu söz, sadece kişisel bir kıskançlığı değil; toplumun derinlerinde kök salmış bir eşitsizliği de anlatır. Çevremde başarı gösteren, fark yaratmaya çalışan birçok insanın, özellikle de kadınların, farklı ırklardan ya da alt sınıflardan gelen bireylerin nasıl görünmez duvarlara çarptığını gözlemledim. Bu duvarlar, çoğu zaman kıskançlık, önyargı ve statü koruma refleksiyle örülür. “Nakıs olan” ifadesi, eksik olandan çok, kendi eksikliğini kabullenemeyenleri temsil eder. Bu yazıda, bu sözün anlamını toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk bağlamında tartışarak günümüz sosyal gerçeklikleriyle ilişkilendirmek istiyorum.
[color=]Sözün Anlamı: Kemal ve Nakıs Arasındaki Görünmeyen Çatışma[/color]
Sözün özünde şu yatar: “Olgun, yetkin ve nitelikli insanları; eksik, yetersiz ya da içsel olarak huzursuz kimseler çekemez.” Buradaki “kemal”, sadece bilgi ya da yetenek anlamına gelmez; aynı zamanda insanın kendini geliştirme, dengeyi bulma ve özgüvenle hareket etme kapasitesidir. “Nakıs” ise bundan yoksun olandır — ama daha önemlisi, bu yoksunluğunu kabullenmek yerine onu başkalarını küçümseyerek telafi etmeye çalışan kişidir. Toplumsal düzlemde bu durum, özellikle güçlü kadınlara, farklı etnik kökenlerden gelen yetenekli bireylere ya da alt sınıflardan yükselen insanlara yöneltilen görünmez ama etkili bir direniş biçimidir.
[color=]Toplumsal Cinsiyet Boyutu: Kadınların Başarısı Neden Rahatsız Eder?[/color]
Kadınların “kemal”ine, yani yetkinliklerine karşı gösterilen direnç tarih boyunca süregelmiştir. Çalışma hayatında, akademide ya da sanatta kendini kanıtlamış kadınlar, çoğu zaman “fazla iddialı”, “soğuk” ya da “uyumsuz” olarak etiketlenmiştir. 2021 yılında Harvard Business Review tarafından yayımlanan bir araştırma, başarılı kadınların benzer düzeydeki erkeklere kıyasla iki kat daha fazla “kibirli” olarak algılandığını göstermiştir. Bu durum, kadınların başarılarının doğal bir sonucu değil; toplumsal normların dayattığı bir çifte standardın ürünüdür.
Bu çerçevede, kadınların empatik yaklaşımı çoğu zaman zayıflık olarak yorumlanırken, erkeklerin çözüm odaklı tutumu liderlik olarak yüceltilir. Oysa empati, toplumsal barışın en güçlü araçlarından biridir. Kadınların bu yönü, sistem tarafından değersizleştirildiğinde toplum, duygusal zekâsını kaybeder. Bu noktada “nakıs olanlar”, sadece bireysel kıskançlıkla değil, toplumsal yapının kodladığı bir üstünlük inancıyla da hareket eder.
[color=]Sınıf Dinamikleri: Üstten Bakanların Görmezden Geldiği Kemal[/color]
Sınıf farkı da bu sözün en keskin yankı bulduğu alanlardan biridir. Alt sınıftan gelen bir bireyin bilgiyle, yetenekle ya da çabayla yükselmesi çoğu zaman tehdit olarak algılanır. Sosyolog Pierre Bourdieu’nun “habitus” kavramına göre, insanların toplumsal konumları onların dünyayı algılama biçimlerini belirler. Üst sınıflar, kendi kültürel sermayelerini “doğal üstünlük” gibi sunarken, alt sınıflardan gelen başarıları “tesadüf” veya “yapay” olarak küçümser. Bu da “nakıs” zihniyetin kurumsallaşmış halidir.
Örneğin, Türkiye’de üniversite sınavını kazanıp köyünden kente gelen bir öğrencinin başarı hikâyesi, çoğu zaman “şans” ya da “torpil” söylentileriyle gölgelenir. Oysa bu bireylerin kemali, alın teriyle kazanılmış bir çabanın ürünüdür. Toplum, sınıf tabakalaşmasını korumak için bu başarıları itibarsızlaştırır. Böylece “kemal”in değeri değil, “konumun” gücü belirleyici hale gelir.
[color=]Irk ve Etnisite Bağlamı: Farklı Olanın Kemali Neden Tehdit Sayılır?[/color]
Irk ve etnik kimlik, “nakıs olanların” en belirgin biçimde görünür hale geldiği alanlardandır. Özellikle Batı toplumlarında göçmen kökenli bireylerin yükselişi, çoğu zaman “kültürel uyum” söylemleriyle bastırılır. Pew Research Center’ın 2022 raporuna göre, Avrupa’da göçmen kökenli gençlerin iş bulma oranı, yerli nüfusa göre %30 daha düşüktür. Bunun nedeni yetersizlik değil; kemalin çekilememesidir. Farklı kimliklerin başarıya ulaşması, homojen yapıları tehdit eder. Çünkü bu başarı, “üstünlük” anlatısının gerçekliğini sorgulatır.
Türkiye bağlamında da benzer durumlar gözlemlenir. Kürt, Arap, Roman ya da göçmen kökenli vatandaşların toplumsal başarıları, çoğu zaman “istisna” olarak sunulur. Bu istisnalaştırma, görünüşte bir övgü gibi dursa da aslında ayrımcılığın inceltilmiş biçimidir. Gerçek kemal, farklılıkların bir arada var olabildiği bir ortamda yeşerir; ancak “nakıs” olanlar bu dengeyi kabullenmekte zorlanır.
[color=]Cinsiyetler Arasında Denge: Empati ve Çözümün Birlikteliği[/color]
Toplumsal dönüşüm için hem kadınların empatik bakışına hem erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımına ihtiyaç vardır. Erkeklerin duygusal zekâsını geliştirmesi, kadınların ise kendi başarılarını görünür kılmaktan çekinmemesi, bu dengeyi sağlayabilir. Feminist teorisyen bell hooks, “gerçek özgürlük, kadın ve erkeğin karşıt değil, tamamlayıcı olduğu bir ilişkide mümkündür” der. Bu bakış, “kemal” kavramını cinsiyetin ötesine taşır: Yetkinlik, insan olmanın erdemidir.
[color=]Sonuç: Çekememezlik Bir Hastalıksa, İyileşmenin Yolu Ne?[/color]
“Erbabı kemali çekemez nakıs olanlar” sözü, sadece bireysel kıskançlığa değil; sistematik bir eşitsizliğe de işaret eder. Bu sözü toplumsal düzeyde yeniden okumak, hem tarihsel hem etik bir sorumluluktur. Toplum olarak kemali yüceltmek, farklılıkları tehdit değil, zenginlik olarak görmek zorundayız. Kıskançlıkla değil; merakla, korkuyla değil; öğrenme arzusu ile yaklaşabildiğimizde, nakıs olmaktan kurtulabiliriz.
Peki sizce, “kemal”i gerçekten taşıyabilmek için neye ihtiyacımız var? Güç mü, empati mi, yoksa birbirimizi anlamaya cesaret mi?
Ne zaman bu sözü duysam — “Erbabı kemali çekemez nakıs olanlar” — içimde hem bir burukluk hem bir tanıdıklık hissi belirir. Çünkü bu söz, sadece kişisel bir kıskançlığı değil; toplumun derinlerinde kök salmış bir eşitsizliği de anlatır. Çevremde başarı gösteren, fark yaratmaya çalışan birçok insanın, özellikle de kadınların, farklı ırklardan ya da alt sınıflardan gelen bireylerin nasıl görünmez duvarlara çarptığını gözlemledim. Bu duvarlar, çoğu zaman kıskançlık, önyargı ve statü koruma refleksiyle örülür. “Nakıs olan” ifadesi, eksik olandan çok, kendi eksikliğini kabullenemeyenleri temsil eder. Bu yazıda, bu sözün anlamını toplumsal cinsiyet, sınıf ve ırk bağlamında tartışarak günümüz sosyal gerçeklikleriyle ilişkilendirmek istiyorum.
[color=]Sözün Anlamı: Kemal ve Nakıs Arasındaki Görünmeyen Çatışma[/color]
Sözün özünde şu yatar: “Olgun, yetkin ve nitelikli insanları; eksik, yetersiz ya da içsel olarak huzursuz kimseler çekemez.” Buradaki “kemal”, sadece bilgi ya da yetenek anlamına gelmez; aynı zamanda insanın kendini geliştirme, dengeyi bulma ve özgüvenle hareket etme kapasitesidir. “Nakıs” ise bundan yoksun olandır — ama daha önemlisi, bu yoksunluğunu kabullenmek yerine onu başkalarını küçümseyerek telafi etmeye çalışan kişidir. Toplumsal düzlemde bu durum, özellikle güçlü kadınlara, farklı etnik kökenlerden gelen yetenekli bireylere ya da alt sınıflardan yükselen insanlara yöneltilen görünmez ama etkili bir direniş biçimidir.
[color=]Toplumsal Cinsiyet Boyutu: Kadınların Başarısı Neden Rahatsız Eder?[/color]
Kadınların “kemal”ine, yani yetkinliklerine karşı gösterilen direnç tarih boyunca süregelmiştir. Çalışma hayatında, akademide ya da sanatta kendini kanıtlamış kadınlar, çoğu zaman “fazla iddialı”, “soğuk” ya da “uyumsuz” olarak etiketlenmiştir. 2021 yılında Harvard Business Review tarafından yayımlanan bir araştırma, başarılı kadınların benzer düzeydeki erkeklere kıyasla iki kat daha fazla “kibirli” olarak algılandığını göstermiştir. Bu durum, kadınların başarılarının doğal bir sonucu değil; toplumsal normların dayattığı bir çifte standardın ürünüdür.
Bu çerçevede, kadınların empatik yaklaşımı çoğu zaman zayıflık olarak yorumlanırken, erkeklerin çözüm odaklı tutumu liderlik olarak yüceltilir. Oysa empati, toplumsal barışın en güçlü araçlarından biridir. Kadınların bu yönü, sistem tarafından değersizleştirildiğinde toplum, duygusal zekâsını kaybeder. Bu noktada “nakıs olanlar”, sadece bireysel kıskançlıkla değil, toplumsal yapının kodladığı bir üstünlük inancıyla da hareket eder.
[color=]Sınıf Dinamikleri: Üstten Bakanların Görmezden Geldiği Kemal[/color]
Sınıf farkı da bu sözün en keskin yankı bulduğu alanlardan biridir. Alt sınıftan gelen bir bireyin bilgiyle, yetenekle ya da çabayla yükselmesi çoğu zaman tehdit olarak algılanır. Sosyolog Pierre Bourdieu’nun “habitus” kavramına göre, insanların toplumsal konumları onların dünyayı algılama biçimlerini belirler. Üst sınıflar, kendi kültürel sermayelerini “doğal üstünlük” gibi sunarken, alt sınıflardan gelen başarıları “tesadüf” veya “yapay” olarak küçümser. Bu da “nakıs” zihniyetin kurumsallaşmış halidir.
Örneğin, Türkiye’de üniversite sınavını kazanıp köyünden kente gelen bir öğrencinin başarı hikâyesi, çoğu zaman “şans” ya da “torpil” söylentileriyle gölgelenir. Oysa bu bireylerin kemali, alın teriyle kazanılmış bir çabanın ürünüdür. Toplum, sınıf tabakalaşmasını korumak için bu başarıları itibarsızlaştırır. Böylece “kemal”in değeri değil, “konumun” gücü belirleyici hale gelir.
[color=]Irk ve Etnisite Bağlamı: Farklı Olanın Kemali Neden Tehdit Sayılır?[/color]
Irk ve etnik kimlik, “nakıs olanların” en belirgin biçimde görünür hale geldiği alanlardandır. Özellikle Batı toplumlarında göçmen kökenli bireylerin yükselişi, çoğu zaman “kültürel uyum” söylemleriyle bastırılır. Pew Research Center’ın 2022 raporuna göre, Avrupa’da göçmen kökenli gençlerin iş bulma oranı, yerli nüfusa göre %30 daha düşüktür. Bunun nedeni yetersizlik değil; kemalin çekilememesidir. Farklı kimliklerin başarıya ulaşması, homojen yapıları tehdit eder. Çünkü bu başarı, “üstünlük” anlatısının gerçekliğini sorgulatır.
Türkiye bağlamında da benzer durumlar gözlemlenir. Kürt, Arap, Roman ya da göçmen kökenli vatandaşların toplumsal başarıları, çoğu zaman “istisna” olarak sunulur. Bu istisnalaştırma, görünüşte bir övgü gibi dursa da aslında ayrımcılığın inceltilmiş biçimidir. Gerçek kemal, farklılıkların bir arada var olabildiği bir ortamda yeşerir; ancak “nakıs” olanlar bu dengeyi kabullenmekte zorlanır.
[color=]Cinsiyetler Arasında Denge: Empati ve Çözümün Birlikteliği[/color]
Toplumsal dönüşüm için hem kadınların empatik bakışına hem erkeklerin çözüm odaklı yaklaşımına ihtiyaç vardır. Erkeklerin duygusal zekâsını geliştirmesi, kadınların ise kendi başarılarını görünür kılmaktan çekinmemesi, bu dengeyi sağlayabilir. Feminist teorisyen bell hooks, “gerçek özgürlük, kadın ve erkeğin karşıt değil, tamamlayıcı olduğu bir ilişkide mümkündür” der. Bu bakış, “kemal” kavramını cinsiyetin ötesine taşır: Yetkinlik, insan olmanın erdemidir.
[color=]Sonuç: Çekememezlik Bir Hastalıksa, İyileşmenin Yolu Ne?[/color]
“Erbabı kemali çekemez nakıs olanlar” sözü, sadece bireysel kıskançlığa değil; sistematik bir eşitsizliğe de işaret eder. Bu sözü toplumsal düzeyde yeniden okumak, hem tarihsel hem etik bir sorumluluktur. Toplum olarak kemali yüceltmek, farklılıkları tehdit değil, zenginlik olarak görmek zorundayız. Kıskançlıkla değil; merakla, korkuyla değil; öğrenme arzusu ile yaklaşabildiğimizde, nakıs olmaktan kurtulabiliriz.
Peki sizce, “kemal”i gerçekten taşıyabilmek için neye ihtiyacımız var? Güç mü, empati mi, yoksa birbirimizi anlamaya cesaret mi?