Yildiz
New member
Sosyal Bölge Mesafesi: Bir Adım Uzak, Bir Kalp Kadar Yakın
Selam sevgili forumdaşlar
Bugün sizlerle öyle bir hikâye paylaşmak istiyorum ki… hem biraz güleceksiniz, hem de “evet ya, bu tam biz!” diyeceksiniz. Hani bazen bir insanla aramızda görünmeyen bir sınır olur ya — işte o, “sosyal bölge mesafesi” denilen şey. Ama bazen bu mesafeyi korumak, bazen de aşmak, sadece bir fiziksel alan değil, bir kalp işi aslında.
Bu hikâyede iki kahramanımız var: Zeynep ve Emre.
Zeynep empatik, ilişkisel, kalp odaklı bir kadın. Her şeyin duygusal bağlarla anlam kazandığına inanıyor.
Emre ise stratejik, çözüm odaklı, “durumu analiz edelim” diyen bir adam.
Ve ikisi, bir ofis ortamında, sosyal bölge mesafesinin tam kalbinde tanışıyorlar.
---
Tanışma: 1,2 Metrelik Mesafede Doğan Hikâye
Zeynep, yeni başladığı şirkette masasına oturmuş, bilgisayarını açarken heyecanla etrafına bakıyordu.
“Şu insanlar ne kadar soğuk,” diye düşündü. “Selam verince sadece başlarıyla işaret ediyorlar. Bu ne biçim sosyal bölge mesafesi?”
Tam o sırada yan masadan biri konuştu:
“Merhaba, ben Emre. IT departmanından. Koltuğunun vidaları biraz gevşekmiş, ben hallederim.”
Zeynep şaşırdı. Bir insanın tanışırken ilk söylediği şey “vidaları hallederim” olur mu?
Ama Emre ciddiydi. Adamda duygusallık değil, sistematik çözüm vardı.
O, konuşmak için değil, sorun çözmek için yaklaşmıştı.
Zeynep gülümsedi:
“Teşekkür ederim ama gerek yok, ben dikkat ederim.”
Emre durdu, elindeki tornavidayı salladı:
“Bu şekilde oturursan sırtın ağrır. Ben çözüm odaklıyım, işim bu.”
O an Zeynep’in aklından şu geçti:
“Tamam, bu adam bana empatiyle değil, metriklerle yaklaşacak.”
---
Sosyal Bölge Mesafesi: Tam 120 Santimetre Arada Kalan Kalpler
Zeynep için sosyal bölge mesafesi, “tanıdık ama samimi olmayan insanlar” aralığıydı.
Emre içinse, “iş arkadaşlarıyla ideal verimlilik mesafesi.”
Zeynep masasında çay içerken, bazen Emre’nin dikkatle ekrana bakışını izlerdi.
O kadar odaklıydı ki, bir keresinde Zeynep’in “günaydın”ını bile fark etmedi.
Zeynep içinden geçirdi:
> “Bu adamın sosyal bölgesi sanırım uzay yörüngesi.”
Ama sonra bir gün, kahve makinesi bozuldu.
Bütün ofis panikteyken Emre yine devreye girdi.
“Makine ısınıyor ama pompa çalışmıyor, muhtemelen basınç hatası var.”
Zeynep şaşkınlıkla izliyordu.
“Emre, sen kahve makinesiyle de mi strateji kuruyorsun?”
“Evet,” dedi ciddi bir tonla. “Kafein, üretkenlik için kritik.”
O anda Zeynep gülümsedi.
Belki de Emre’nin sosyal bölgesi duvar değildi, sadece veriyle örülmüş bir kalkan gibiydi.
---
Empatiyle Stratejinin Dansı
Bir gün şirkette küçük bir kriz yaşandı.
Zeynep yanlışlıkla raporu yanlış dosyaya yüklemişti.
Üst yönetim dosyayı açamamış, ortalık karışmıştı.
Zeynep panik içindeydi:
> “Mahvoldum! Hata yaptım, herkes bana kızacak!”
Emre sessizce yanına geldi.
“Tamam, panik yok. Hata analizini birlikte yapalım.”
Zeynep’in gözleri doldu.
“Sen hiç üzülmüyorsun, değil mi? Sadece çözüyorsun.”
Emre hafifçe gülümsedi:
> “Üzülmek vakit kaybı. Ama senin üzülmeni istemem. Çünkü moralin düşünce verimlilik de düşüyor.”
Zeynep güldü:
> “Senin dilin başka, benimki başka... Ama belki ikisi de aynı şeyi söylüyor: Yanındayım.”
Ve işte o anda, sosyal bölge mesafesi daraldı.
Artık aralarında 120 santimetre değil, bir anlayış vardı.
---
Sosyal Mesafe Bir Duvar mı, Yoksa Köprü mü?
Bir akşam mesai uzadı. Ofiste sadece ikisi kalmıştı.
Zeynep camdan dışarı bakıp derin bir nefes aldı:
“Bazen insanlarla aramızdaki mesafe bizi koruyor gibi geliyor ama belki de yalnız bırakıyor.”
Emre durdu, düşündü.
“Ben hep mesafeyi korumak gerektiğini düşündüm. Çünkü sınırlar güven verir.”
Zeynep gözlerini ona çevirdi:
“Peki ya güven zaten yan yana durmaksa?”
Sessizlik...
Kahve makinesinin tıkırtısı dışında hiçbir ses yoktu.
Ve o an, aralarındaki sosyal bölge mesafesi ortadan kalktı.
Ne fiziksel, ne duygusal bir sınır kalmıştı.
Sadece iki insan, iki farklı yaklaşım, tek bir anlayış.
---
Forumun Sosyal Mesafesi: Biz de Aynı Ofiste Gibiyiz
Sevgili forumdaşlar, siz hiç fark ettiniz mi?
Biz de burada, birbirimizi yüz yüze görmeden, klavyelerimizle bir sosyal bölge mesafesi kuruyoruz.
Ama yazdıklarımızla, empatiyle, kahkahalarla bu mesafeyi aşıyoruz.
Belki Zeynep gibi duygularla yaklaşıyoruz, belki Emre gibi mantıkla...
Ama her yorum, her “geçmiş olsun”, her “haklısın” aslında o görünmez duvarları yıkıyor.
---
Hikâyenin Sonu: Mesafe Değil, Anlayış Yakınlaştırır
Zeynep bir gün Emre’ye dönüp dedi ki:
> “Biliyor musun, artık o 1,2 metrelik mesafeyi özlüyorum.”
> Emre şaşırdı:
> “Neden?”
> “Çünkü o mesafe, bizi birbirimizi tanımaya zorladı. Ne kadar farklı olsak da, o sınır sayesinde saygı öğrendik.”
Ve işte sosyal bölge mesafesinin özü buydu:
Araya duvar değil, köprü kurmak.
Karşısındakini itmeden, ama kendinden de vazgeçmeden yakınlaşmak.
---
Peki Ya Siz Forumdaşlar?
Sizin de böyle bir “sosyal mesafe” hikâyeniz oldu mu?
Birine fazla yaklaşıp yanlış anlaşıldığınız, ya da uzak durup kaçırdığınız bir an?
Empatiyle strateji arasındaki o ince çizgide denge bulmak kolay mı sizce?
Yorumlarda anlatın, biz de Zeynep ve Emre’nin hikâyesine yenilerini ekleyelim.
Çünkü bazen bir hikâye, başka birinin iç dünyasında yankılanır…
ve işte o zaman, mesafeler anlamını yitirir.
Selam sevgili forumdaşlar

Bugün sizlerle öyle bir hikâye paylaşmak istiyorum ki… hem biraz güleceksiniz, hem de “evet ya, bu tam biz!” diyeceksiniz. Hani bazen bir insanla aramızda görünmeyen bir sınır olur ya — işte o, “sosyal bölge mesafesi” denilen şey. Ama bazen bu mesafeyi korumak, bazen de aşmak, sadece bir fiziksel alan değil, bir kalp işi aslında.
Bu hikâyede iki kahramanımız var: Zeynep ve Emre.
Zeynep empatik, ilişkisel, kalp odaklı bir kadın. Her şeyin duygusal bağlarla anlam kazandığına inanıyor.
Emre ise stratejik, çözüm odaklı, “durumu analiz edelim” diyen bir adam.
Ve ikisi, bir ofis ortamında, sosyal bölge mesafesinin tam kalbinde tanışıyorlar.
---

Zeynep, yeni başladığı şirkette masasına oturmuş, bilgisayarını açarken heyecanla etrafına bakıyordu.
“Şu insanlar ne kadar soğuk,” diye düşündü. “Selam verince sadece başlarıyla işaret ediyorlar. Bu ne biçim sosyal bölge mesafesi?”
Tam o sırada yan masadan biri konuştu:
“Merhaba, ben Emre. IT departmanından. Koltuğunun vidaları biraz gevşekmiş, ben hallederim.”
Zeynep şaşırdı. Bir insanın tanışırken ilk söylediği şey “vidaları hallederim” olur mu?
Ama Emre ciddiydi. Adamda duygusallık değil, sistematik çözüm vardı.
O, konuşmak için değil, sorun çözmek için yaklaşmıştı.
Zeynep gülümsedi:
“Teşekkür ederim ama gerek yok, ben dikkat ederim.”
Emre durdu, elindeki tornavidayı salladı:
“Bu şekilde oturursan sırtın ağrır. Ben çözüm odaklıyım, işim bu.”
O an Zeynep’in aklından şu geçti:
“Tamam, bu adam bana empatiyle değil, metriklerle yaklaşacak.”

---

Zeynep için sosyal bölge mesafesi, “tanıdık ama samimi olmayan insanlar” aralığıydı.
Emre içinse, “iş arkadaşlarıyla ideal verimlilik mesafesi.”
Zeynep masasında çay içerken, bazen Emre’nin dikkatle ekrana bakışını izlerdi.
O kadar odaklıydı ki, bir keresinde Zeynep’in “günaydın”ını bile fark etmedi.
Zeynep içinden geçirdi:
> “Bu adamın sosyal bölgesi sanırım uzay yörüngesi.”

Ama sonra bir gün, kahve makinesi bozuldu.
Bütün ofis panikteyken Emre yine devreye girdi.
“Makine ısınıyor ama pompa çalışmıyor, muhtemelen basınç hatası var.”
Zeynep şaşkınlıkla izliyordu.
“Emre, sen kahve makinesiyle de mi strateji kuruyorsun?”
“Evet,” dedi ciddi bir tonla. “Kafein, üretkenlik için kritik.”
O anda Zeynep gülümsedi.
Belki de Emre’nin sosyal bölgesi duvar değildi, sadece veriyle örülmüş bir kalkan gibiydi.
---

Bir gün şirkette küçük bir kriz yaşandı.
Zeynep yanlışlıkla raporu yanlış dosyaya yüklemişti.
Üst yönetim dosyayı açamamış, ortalık karışmıştı.
Zeynep panik içindeydi:
> “Mahvoldum! Hata yaptım, herkes bana kızacak!”
Emre sessizce yanına geldi.
“Tamam, panik yok. Hata analizini birlikte yapalım.”
Zeynep’in gözleri doldu.
“Sen hiç üzülmüyorsun, değil mi? Sadece çözüyorsun.”
Emre hafifçe gülümsedi:
> “Üzülmek vakit kaybı. Ama senin üzülmeni istemem. Çünkü moralin düşünce verimlilik de düşüyor.”
Zeynep güldü:
> “Senin dilin başka, benimki başka... Ama belki ikisi de aynı şeyi söylüyor: Yanındayım.”
Ve işte o anda, sosyal bölge mesafesi daraldı.
Artık aralarında 120 santimetre değil, bir anlayış vardı.
---

Bir akşam mesai uzadı. Ofiste sadece ikisi kalmıştı.
Zeynep camdan dışarı bakıp derin bir nefes aldı:
“Bazen insanlarla aramızdaki mesafe bizi koruyor gibi geliyor ama belki de yalnız bırakıyor.”
Emre durdu, düşündü.
“Ben hep mesafeyi korumak gerektiğini düşündüm. Çünkü sınırlar güven verir.”
Zeynep gözlerini ona çevirdi:
“Peki ya güven zaten yan yana durmaksa?”
Sessizlik...
Kahve makinesinin tıkırtısı dışında hiçbir ses yoktu.
Ve o an, aralarındaki sosyal bölge mesafesi ortadan kalktı.
Ne fiziksel, ne duygusal bir sınır kalmıştı.
Sadece iki insan, iki farklı yaklaşım, tek bir anlayış.
---

Sevgili forumdaşlar, siz hiç fark ettiniz mi?
Biz de burada, birbirimizi yüz yüze görmeden, klavyelerimizle bir sosyal bölge mesafesi kuruyoruz.
Ama yazdıklarımızla, empatiyle, kahkahalarla bu mesafeyi aşıyoruz.
Belki Zeynep gibi duygularla yaklaşıyoruz, belki Emre gibi mantıkla...
Ama her yorum, her “geçmiş olsun”, her “haklısın” aslında o görünmez duvarları yıkıyor.
---

Zeynep bir gün Emre’ye dönüp dedi ki:
> “Biliyor musun, artık o 1,2 metrelik mesafeyi özlüyorum.”
> Emre şaşırdı:
> “Neden?”
> “Çünkü o mesafe, bizi birbirimizi tanımaya zorladı. Ne kadar farklı olsak da, o sınır sayesinde saygı öğrendik.”
Ve işte sosyal bölge mesafesinin özü buydu:
Araya duvar değil, köprü kurmak.
Karşısındakini itmeden, ama kendinden de vazgeçmeden yakınlaşmak.
---

Sizin de böyle bir “sosyal mesafe” hikâyeniz oldu mu?
Birine fazla yaklaşıp yanlış anlaşıldığınız, ya da uzak durup kaçırdığınız bir an?
Empatiyle strateji arasındaki o ince çizgide denge bulmak kolay mı sizce?
Yorumlarda anlatın, biz de Zeynep ve Emre’nin hikâyesine yenilerini ekleyelim.
Çünkü bazen bir hikâye, başka birinin iç dünyasında yankılanır…
ve işte o zaman, mesafeler anlamını yitirir.
